Merkez Bankaları Yazı Dizisi: ECB

Albaraka Banknot
5 min readAug 25, 2021

Yavuz Selim İşleyen

ECB Euro bölgesinin para politikalarını yöneten, merkezi Frankfurt’ta bulunan dünyanın önemli 4 merkez bankasından birisi. Başlıca görevi ise diğer merkez bankaları gibi fiyat istikrarını sağlamak. Özellikle toplumsal hafızada enflasyon önemli bir yer kaplarken ECB öncelikli amacını enflasyon olarak belirledi. Bu minvalde Euro’nun Avrupa Merkez Bankası (ECB), Euro bölgesinde bulunan 19 ülkenin para politikasını üye ülkelere ihracı ve dağıtımını da organize etmekte ve üye ülkelerde faiz oranlarını belirlemektedir. Mevcut ECB Başkanı, eski Fransa Ekonomi Bakanlığı ve IMF Başkanlığı da yapan Christine Lagarde’dır. Ağustos 2021 itibariyle politika faizi yüzde 0, marjinal fonlama faizi %0,25 ve mevduat faizi %-0,5’tir. Toplam varlıklarının toplamı ise 8 trilyon $ olmuştur. ECB sermayesi açısından da ulusal merkez bankaları belli tutarlarda sermaye taahhüt etmiştir. 5 yılda bir olmak üzere ülkelerin sermaye oranları değişirken nüfusun toplam AB nüfusuna oranı ve GDP’sinin AB GDP’sine oranı, ülkelerin ödeyeceği sermaye oranında etkilidir. Bu sebeple Euro Bölgesi’nde herhangi bir ülke krize girdiği zaman da otomatik olarak diğer ülkeler daha fazla sermaye eklemek durumunda kalıyor. Bu sebeple sermayede Almanya ve Fransa’nın ağırlığı oldukça fazla.

Bu girizgahtan sonra ECB’nin hikayesini İkinci Dünya Savaşı’na kadar uzatmak mümkün. O dönemin özetlemek gerekirse, savaşın yıkıcılığıyla Avrupa bir yıkım halindeydi. Özellikle Avrupa’nın lokomotifi Almanya “Heil Hitler” sloganıyla savaştan yenik çıkmıştı. Bu durumu aşmak amacıyla Avrupa bir topluluk aracılığıyla büyümeye gayret etti. ABD’nin de destekleriyle 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruldu. Bu topluluk Avrupa’da ticaretin, hizmetlerin ve sermayenin serbest olduğu ortak bir pazarın kurulmasını amaçlıyordu. Bu amaç, Avrupa Birliği’nin kurulmasıyla neredeyse siyasi bir birliğe kadar ulaştı. O dönem ortak para birimi fikrinin öncülüğünü ise dönemin Almanya Başbakanı Schmidt ve Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard yürüttü. İlk olarak 1979’da Avrupa Para Sistemi kuruldu ve bu sistem Avrupa Para Birimi’ni (ECU) üretti. Üye ülkelerin paralarının ağırlıklarına göre belirlenen bir sepet sistemiyle oluşan ECU, Euro’nın öncülü olmakla birlikte çok fazla kullanılan bir birim olmaktan uzaktı. Ayrıca ortak para meselesi Avrupa Birliği’nden bahsederken muhakkak değinilecek bir anlaşma olan Maastricht Anlaşması’nda da yer aldı. Avrupa bu meseleye felsefi anlamda da hazırlıklıydı. Yüzyıllar boyunca ortak ilkeler AB’yi meydana getirirken coğrafi konum da bu durumda etkili oldu. Avrupa’nın toplu olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması bu girişimleri hızlandırarak rezerv para olan ABD Dolar’ının karşısına bir ortak para birimini çıkarıyordu.

Euro’nun tam anlamıyla oluşması için bir Merkez Bankası kurulması gerekiyordu. ECB, 1998’de kurulurken Mark ve Frank halen gücünü korumaya devam ediyordu. Gurbetçi vatandaşlarımız 2002’ye kadar Türkiye’deki akrabalarına Mark gönderiyordu yani. Ancak aynı dönemde Euro da tedavüle girmeye başlamıştı. 2002’nin yaz aylarında Euro’nun milli bir para olmasıyla Mark ve Frank finansal piyasalara elveda dedi. O dönemden bu yana 19 merkez bankası ECB tarafından yönetilirken diğer merkez bankalarını da kapsayan Eurosystem para politikalarını yönetiyor. Tabii ki Euro kullanmayan ve Avrupa içinde oyunbozanlık yapan bazı ülkeler var. Bu ülkelerin en önemlisi İngiltere. Pound kullanılan İngiltere, AB’den de çıkarak kendini Avrupa’dan iyice soyutladı.

ECB Kararlarının Piyasalara Etkisi

ECB, temel görevi olan fiyat istikrarını sağlamak için faiz kararları ve diğer para politikası araçlarını kullanır. Faiz düşürme ve artırma hususunda yada varlık alımları ve bilanço genişletme hususunda aldığı kararlar para tabanını hızlı bir şekilde etkilerken diğer para birimlerini, borsaları da önemli derecede etkilemektedir. ECB üyelerinin aldığı kararlar tüm Avrupa ülkelerini ve yaklaşık 350 milyon kişiyi doğrudan etkilerken dolaylı etkileriyle tüm dünyayı etkilemektedir. ECB’nin Fed, BoE ve BoJ ile birlikte en büyük dört merkez bankasından birisi olması ve Avrupa’nın özellikle dış ticarette Türkiye’nin en büyük ortağı olmasıyla Türkiye de bu kararlardan etkilenmektedir. ECB sıkı para politikası kararları alınca likidite azalır ve tahvil piyasaları daha cazip hale gelir. Dolayısıyla Türkiye finansal piyasaları ve dış ticaret hacmi olumsuz etkilenir. ECB, para politikasında genişlemeye gittiğinde ise (2008 krizi ve COVID-19 dönemi gibi) Türkiye’nin lehine bir durum oluşur ve gerek dış ticarette gerek finansal piyasalar gelişme görülür.

Her ne kadar ECB kararları piyasalar için büyük önem teşkil etse de zaman zaman Fed kadar etkili olamıyor. Burada Avrupa içindeki siyasi çekişmeler de politika belirlemede ve uygulamada başat faktörlerden oluyor. Fed üyeleri her ne kadar eyaletlerin merkez bankası başkanlarından oluşsa da tek bir yapının ve ülkenin merkez bankasıdır. Eyaletler iç politikada bağımsız olsa da ekonomi politikalarında Fed’e bağımlıdır. Dolayısıyla bütünsellik kaynaklı olarak ekonomik ve siyasi hedefler ortak belirlenir ve politikalar uygun bir şekilde uygulanır. ECB’de ise bu durum biraz daha farklıdır. Her üye ülkenin kendi merkez bankası vardır ve her merkez bankasının ayrı bir başkanı mevcuttur. Bu üyeler ECB’yi oluşturmaktadır. Dolayısıyla ilgili ülkelerin ekonomi politikaları kendi iç dinamiklerinden de etkilendiği için ülkeler, farklı ekonomi politikalar uygulamak istiyor zaman zaman. Özellikle kuzey ve güney ülkelerinde para politikasının sıkılığı açısından tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmaların kısa vadede çözülmesi de çok mümkün görünmüyor. Avrupa bölgesi geleneksel farklılık ve farklı ekonomi politikaları sebebiyle ABD gibi tek bir siyasi yapı sağlayamayacağı için etkin bir para politikasının geliştirileceğini söylemek güç.

ECB COVID-19 Döneminde Neler Yaptı?

ECB, COVID-19 döneminde en çok ismini duyuran kurumlardan. Para politikası denilince Fed ile birlikte akla gelen ilk merkez bankalarından. Genişlemeci para politikaları alanında piyasalar en çok Fed ve ECB açıklamalarını takip etti doğal olarak. ECB, uzun vadeli refinansman operasyonları çerçevesinde bankalara uygun koşullarda uzun vadeli fonlama sunarak reel sektörün banka kredilerine ulaşımını kolaylaştırdı. Maliyetleri pandemi döneminde düşürerek reel sektör desteklendi. ECB’nin asıl desteği ise Varlık Satın Alma Programı kapsamında piyasaya fon sağlamasıyla gerçekleşti. 2020 yılbaşında 4,6 Trilyon Euro olan ECB bilançosu Ağustos 2021’de 8 Trilyon Euro’nun üstüne çıktı. Bu artışın kaynağı ECB’nin her gördüğü varlığa para yatırma hamlesi diyebiliriz. Helikopterle para dağıttı ECB desek abartmış olmayız sanırım.

Aşağıdaki resimde ECB’nin bilançosunun ne denli büyüdüğü görülüyor.

Kaynak: Bloomberg

Son döneme gelindiğinde ise küresel emtia fiyatları enflasyonu harekete geçirdi. Helikopterle para dağıtan ECB’nin şimdi de sıkılaşma sinyali vermesi bekleniyor. Özellikle Fed, BoE’nin tapering mesajlarından sonra geçtiğimiz haftalarda ECB üyesi, Weidmann ECB’nin enflasyondaki artışla birlikte sıkılaşmaya gidebileceğini söyledi. Duvarda asılı olan tüfek görüldü. Oyunun sonunda o tüfek patlayacak, açıklamalar da onu gösteriyor. Bundan sonra sorulacak soru “Sıkılaşma olacak mı?” değil, “Sıkılaşma ne zaman gerçekleşecektir?” olacaktır. Muhtemelen bunla alakalı ipuçlarını 26–28 Ağustos’taki Jackson Hole toplantısında yakalarız. ECB Başkanı Lagarde bu toplantıya katılamayacak olsa da önümüzdeki toplantılarda bu toplantı sonuçlarına göre hamle yapacaktır. Tüfeğin patladığı döneme yaklaşırken Türkiye olarak biz de kendi cephanemizi rezervlerle doldurmalıyız.

--

--